İSVİÇRE

 

                              İSVİÇRE

    İsviçre denilince akla; 'çakı', 'peynir', 'köy', 'ilaç', 'sağlık sektörü', 'Heidi' gibi kavramlar geliyorsa; evet, doğru yerdesiniz. Çünkü  İsviçre, bunları tam anlamıyla karşılayan bir ülke.
    İsviçre, gerek doğası gerek konumu itibariyle gidenlerin 'Ben burada yaşarım.' ya da 'Burada insan yaşlanmaz.' gibi düşüncelere sevk eden bir yapısı var. 
    Huzur kavramının tamamının karşılandığı, insanları ve hayvanların -evet hayvanları bile- mutlu olduğu bir ülke İsviçre. Bilimi, sanatı ya da düzen konusuna hiç girmeyeceğim zira bunu hepimiz yeterince biliyor görüyor ve duyuyoruz. Hayır. Benim asıl söz etmek istediğim konu huzur ve doğa. Eğer gerçek bir doğa aşığıysanız İsviçre rotanızda mutlaka olmalı. Ancak köyler... Köyleri tüm bu ihtiyaçlarınızı fazlasıyla karşılayacaktır.
    Önce şehirlerden başlayalım ve en güzeli en sona bırakalım. :) 
    Şehirler modern, düzenli ve özenli. Yollarda yürürken sağlı sollu dükkanlar başınızı döndürmeye yetiyor. Ancak tam 'Başım döndü bir su yok mu?' dediğiniz anda imdadınıza çeşmeler çıkıyor. :) İsviçre'de marketlerde içme suyu bulmanız biraz zor. Zira çeşmelerden akan sular hazır satılan şişe sulardan çok çok daha temiz, lezzetli ve güvenli. Hemen ilk gördüğünüz çeşmeye avucunuzu dayayıp buz gibi suyu kana kana içebilir ve bizim gibi yanınızda bolca şişe varsa buralardan suyunuzu bedavaya doldurabilirsiniz. Sonuçta gezmek maliyetli bir eylem ve nereden kâr ederseniz sizin yararınıza olacaktır. ;) Söz konusu İsviçre gibi pahalı bir ülke ise, ekonomiyi hat safhada düşünmek sizlerin yararına olacaktır. Naçizane tavsiye. :) 
    Suyumuzu içip şişelerimizi doldurduktan sonra gezimize devam ediyoruz. Düzgün meydanlar, boolca alışveriş dükkânları, kafeler, marketler derken; aslında şehir merkezinin ne kadar canlı olduğuna şahit oluyorsunuz. Diğer Avrupa ülkelerinden farklı olarak İsviçre'de sokakta gezerken insan görebiliyor, biraz da olsun orada da insanların varlığını hissediyorsunuz. -Turistleri hariç tutuyorum, onlar her daim her yerdeler. :)- Şehir merkezi modern ve klasiğin iç içe geçtiği görsel bir şölen. -Gerçi asıl şöleni daha sonra anlatacağım ya neyse. :)- Çeşmelerin estetiği, sokakların düzen ve temizliği, kafelerin canlılığı, binaların güzelliği derken insan kendini bambaşka bir dünyada hissediyor.
    İsviçre gezimizde bizi hem şaşırtan hem de hoşumuza giden bir olay başımıza geldi. Bir ilaç arıyorduk. Ağrı kesici bir ilaç. Eczaneye gidip ilacı sorduğumuzda bize ilk sordukları şey reçete ya da doktor tavsiye yazısı oldu. Bunlardan hiçbiri yanımızda yoktu zira ilacı tavsiye üzerine alacaktık. Bunu söylememize ve 'Türkiye'den geldik.' dememize rağmen ilacı bize vermediler. Ya İsviçre'deki bir doktordan ya da Türkiye'deki bir doktordan bu ilacı alabilmemiz için resmî bir yazının olması gerektiğini ifade ettiler. Nasıl yani? Koskoca ilaç sanayisi devi olan İsviçre'de reçetesiz ilaç alamayacak mıydık? Neyse. O eczaneden çıktık ve klasik Türk mantığıyla başka bir eczaneye girdik. Şansımızı zorlayacak ve o ilacı alacağız ya!! :) Aldığımız tek şey aynı cevap oldu. 'Reçetesiz olmaz!' Ve bunu 6 eczaneden daha duyduk. -Şansımızı neredeyse her eczanede denedik.- Bu çok hoşumuza gitti açıkçası. Zira bir eczane ilacı vermeyip öteki verseydi sistemsel olarak zayıf olduklarını düşünecek ve gözümüzdeki o güzel imajı zedelenecekti. Bize ilacı vermediler. Kızmadık. Aksine hoşumuza gitti. Sistemsel olarak kurallara bağlı olduklarını öğrenmiş olduk. Gerçi bunu kabullenmek için ülkedeki neredeyse tüm eczanelere girmek zorunda kaldık ama olsun. Güzel bir uygulama. Bizdeki gibi kafasına esen herkes her istediği ilacı alamıyor. Bugün neredeyse hepimizin evinde olan ağrı kesicileri onlar reçetesiz vermiyor. Bu da aslında ilaç konusunda ne kadar hassas olduklarını gösteriyor. Eczanede şansımız yaver gitmedi ama olsun. Biz bu güzel ülkenin tadını çıkartmaya gelmiştik sonuçta. Nitekim öyle de oldu. 
    Avrupa denilince akla soğuk ve yağmurlu, kasvetli havalar gelse de doğru zamanda gidildiğinde oralarında ne kadar sıcak ve insanı boğan bir havası olduğunu anlıyorsunuz. Biz ağustos ayında gittik ve inanılmaz güzel bir havada -tamam bazen çok sıcak olup kavurdu ama genel olarak gezmek için ideal bir sıcaklık vardı.- inanılmaz güzel yerleri keşfettik. Hediyelik eşya dükkanlarını gezerken gözümüze bir şey çok sık çarpmaya başladı. O da meşhur 'İsviçre çakı'sı. Neredeyse her hediyelik eşya dükkânında ki hediyelik eşya dükkanı olmasına bile gerek yok, bazen sadece kendi başına bir dükkânda bile İsviçre çakısını görmeniz mümkün. Ben değil ama eşim tam bir bıçak sever olduğu için onu çakıların başından almak biraz zor oldu. :) Gerçi o da haklı renk renk çeşit çeşit onlarca çakıyı görünce birden şeker dükkanına düşmüş çocuk gibi heyecanlandı. :) Ama biz seyahatimizi sırt çantalarıyla yaptığımız ve çantamızı da uçakta kabin içine aldığımız için eşim ne kadar da istese bir çakı alamadık. Zira çakıyı alsak bile uçağa, kabine sokamayacağımız için zorunlu olarak almaktan vazgeçtik. Ama doya doya bakma imkânı bulduk. En küçük dükkândan en büyüğüne kadar her dükkânda bu çakıları görmek mümkün. Alacaklara şimdiden tavsiye; kabin içine sokamazsınız o yüzden çakı alacaksanız onu uçağın bagaj kısmına vermek zorundasınız, bilginiz olsun. ;) 
    Şimdi gelelim en güzel kısma. Yani köylere...
    İsviçre'nin köyleri köy ise bizim daha önce gördüklerimiz ne? Gerek doğayla iç içe olması gerek yapıların düzeni ve gerek konumu itibariyle İsviçre köyleri gerçekten görülmesi gereken yerlerden. Evlerin konumu, sosyal alanları, küçük butikleri, ulaşım, konaklama ve yaşama dair her şeyi bu köylerde rahatlıkla bulabilmek mümkün. İnsan bu köylerde değil yaşlanmak, aksine gençleşir. 
    Tarım ya da hayvancılık, neyle uğraşırsanız uğraşın akşam saat 5'te herkes evinde ailesi ya da sevdikleriyle birlikte vakit geçirme imkânını bulabiliyor. Akşam yemeğinde tüm aile bireyleri yan yana olabiliyor. Daha sonralarında ise ister evinde ister dışarıda kendilerine ve hobilerine vakit ayırabiliyor, rahatça dinlenebiliyorlar.
    İsviçre köylerinin manzarasını anlatmaya benim kelime haznem ne yazık ki yeterli olmuyor. :/ Gerçekten gidip deneyimlemek gerek. Dağların manzarası, çeşmelerden akan buz gibi suları, hafif esen tatlı rüzgâr... Yalnız bu güzelliklerin iki olumsuz yanı var. Birincisi evinize dönecek ve oradaki doğal güzellikleri terk edecek olmanız. İkincisi ise ne yazık ki çok fazla turist akınına uğraması. Gerçekten de köylerdeki turist sayısı şehirlerdekinden çok çok daha fazla. Ama bu gezmeye ve güzellikleri görmeye asla engel değil ve olmasın da. :)
    Köylerde gezerken teleferikle dağlara çıkabilirsiniz. Teleferikle biz iki farklı köyde iki farklı noktaya gittik. Birincisinde teleferikle çıktıktan sonra eşsiz doğa manzarasını görebildiğimiz dağ kayağı yapmak içindi. -Parkur bize çok kısa geldi, o güzellikleri görmeye doyamadık.- Kızak oldukça güvenli ve eğlenceli. Rampa aşağı yapılan metal bir platformda altınızda oturarak gidebileceğiniz ve fren kontrolünün elinizde olduğu kayaklarla aşağı inip hem manzaranın hem de eğlencenin tadını çıkarabiliyorsunuz. Bir başka köydeki bir başka teleferikte ise yolunuz daha da güzelleşiyor. Bu sefer teleferik yolculuğunu iki sefer yapıyorsunuz ve arada mini nostaljik bir tren yolculuğunu da ekliyorsunuz. İlk teleferikten indikten hemen sonra nostaljik tren garına ulaşıyor ve yaklaşık 20-25 dakikalık nefis manzaralar eşliğinde bir başka köye geliyorsunuz. Oradan hafif tempo yürüyüşle 15-20 dakika sonra ikinci teleferiğe biniyor ve yaklaşık 2.500 metre yüksekliğe ulaşıyorsunuz. İşte asıl manzara orada. İlk başlarda yükseltinin verdiği esinti sizi biraz üşütsede birkaç dakika sonra bedeniniz alışıyor. Yapılan platformlarda yükseklik korkunuz varsa yenerek yoksa da sekerek dağın yamaçlarında keyifli manzaralar eşliğinde yürüyüş yapıp yine aynı yoldan aşağı, merkez köye dönüş yapabiliyorsunuz.
    Bir başka köyde ise akan şelaleri görme imkânını buluyorsunuz. Uzak olmanıza rağmen şelalenin sesi hemen yanınızdaymışçasına geliyor. Manzara kesinlikle muhteşem.

Seyahatte Yanınıza Almanız Gerekenler


  • Şapka.
  • Güneş gözlüğü.
  • İnce uzun kollu hırka ya da üst.
  • Küçük sırt ya da bel çantası.
  • Su şişesi.
  • Rahat ayakkabı.

Seyahatte Yanınıza Almamanız Gerekenler

  • Ön yargılar.
  • Gereksiz yük.
  • Kesici-delici alet.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

LONDRA, BİRLEŞİK KRALLIK

LÜKSEMBURG

ALMANYA