ALMANYA

           ALMANYA 

 

Almanya... Pek çok insan için gurbet, sıla hasreti, düzen ya da 'Alaman' çikolatası, 'Euro', iş imkânları... Tüm bunların yanı sıra Almanya, Avrupa'nın gelişmişlik seviyesi yüksek ülkelerinden biri.

Almanya'ya ayak bastığınız andan itibaren disiplin ve düzen sizi ele geçirmeye başlıyor. Daha havaalanındayken o düzenin kokusunu içinize çekmeye başlıyorsunuz. Genel benimsenmiş kanı olarak Almanya’da yaşayan insanların soğuk olduğudur. Benim kanaatim ise tamamen iklime dayalı. Soğuk iklimin insanı soğuk, sıcak iklimin insanı da sıcak olur. Lâkin bu tamamen kendi görüşüm olup aslında bu yargının da geçersiz olduğudur. Zira orada çalışan insanlardan tutun da tanıştığımız neredeyse herkes bize son derece sıcak ve yardımsever bir biçimde yaklaştılar. Yani bu soğukluk tanımını ülkenin tamamına yaymak son derece haksızlık. (İstisnalar tabii ki de her daim vardır.)

Almanya, iklimi itibariyle oldukça yağış alan bir ülkedir. Daha uçaktan indiğiniz anda gri bir gökyüzüyle karşılaşma oranınız oldukça yüksektir. Ancak doğru zamanda giderseniz Almanya'nın da sıcak, hatta insanın derisini kavuracak kadar sıcak olabildiğini görebilirsiniz. Ama bu sıcaklık sizi kandırmasın. Birkaç gün sonra eski griliğine geri dönüp sizi şaşırtmaya ve yağmurluğunuzu bavulunuzdan çıkartmaya davet edecektir.

Almanya gezisi sırasında pek çok güzelliklere şahit olmanız mümkün. Bunlardan -benim için- en güzeli otobanlarıdır. Nitekim Almanya denilince akla otomotiv endüstrisinden sonra otobanları gelmektedir. Hız limitlerinin olmadığı otobanlardan ziyade tüm yol boyunca ormanları görmek, yolculuğunuzu daha keyifli hâle gelmesini sağlıyor. Genel olarak oldukça yağışlı olan Almanya’da otobanlarda giderken yağan yağmur ve sağlı sollu ormanların verdiği huzur, yolculuğunuzu çok daha keyifli hâle getirmekte.

Otobanlarda ilerlerken dikkatinizi en çok çekecek şeylerden birisi de karavanlar olacaktır. Zira Türkiye'de toplamda gördüğünüz kadar karavanı sadece bir saatlik otoban yolculuğunuzda görmeniz mümkün. Karavanlar o kadar yaygın ki, insanlar -bisikletten sonra- her yere onlarla gidip kamp yapıp ailesi ve doğayla iç içe vakit geçiriyorlar.

Dikkatinizi çekecek şeylerden birisi de hiç kuşkusuz bisikletler olacaktır. Otobanlardan çıkıp şehir, kasaba ya da köy merkezi hiç fark etmez nereye girerseniz girin yedisinden yetmişine kadar neredeyse herkesin bisiklet kullandığını göreceksiniz. Bisiklet kullanımı o kadar yaygın ki insanlar araçlar yerine bisiklet kullanarak hem ekolojik dengeyi hem de sağlıklarını koruyorlar. Bizlerin oldukça zorlanarak çıktığı dağ-tepe gibi yerlere insanlar sırtlarında küçük çocuklarını da alarak hiç zorlanmadan çıkmalarını görmek, kondisyon açısından aslında ne kadar zayıf olduğumuzu görmemizi sağladı. Kondisyonlarını etkileyen bir diğer faktörde geçmişten gelen alışkanlıklarını hâlâ devam ettiriyor olmaları. Sabah erken saatte kalkıyor, günlük işlerini yapıyor ve her ne koşulda olursa olsun -ister yağmur yağsın ister kar- günlük yürüyüşlerini yapıyorlar. Türkiye'de pek sık göremeyeceğimiz bir şekilde yaşı büyük olan insanlar dahi kendi market alışverişlerini kendileri yapıyor, sağlığı yerinde olanlar gidecekleri yere bisikletiyle, durumu biraz daha zorlayıcı olanlar ise el arabaları ya da bastonlarıyla günlük aktivitelerini yardımsız bir şekilde getirebiliyorlar.

Almanya gezimizi yaparken sadece büyük şehirleri işin içine katmadık. Bu sefer farklı olarak gezimizin içine köy, kasaba ve daha az popüler olan yerleri de kattık. Bu katıştırma da bize oldukça güzel şeyler kattı.

Öncelikle büyükten küçüğe doğru bir sıralama yaparsak eğer; şehircilik gerçekten mükemmel düzeyde. -Ki bu tüm yerleşim yerleri için geçerli.- Her büyük şehrin bir meydanı her meydan da bir belediye ve sanat binası ve meydanda oturup etrafın keyfini çıkarabileceğiniz birbirinden güzel kafeleri mevcut. Kendinizi oldukça rahat hissedeceğiniz sokaklarda gezinizin tadını çıkartırken bir yandan da eski ve yeninin harmanlanışına şahit olacaksınız. Bir tarafta 1800'lerden kalma taş binaların estetik güzelliğini görürken diğer tarafta modern yapıların sade ama gösterişli yapılarına şahit oluyorsunuz. Almanya da en çok hoşunuza gidecek şeylerden birisi de yapıların son derece temiz, bakımlı ve korunmuş olması olacaktır. Eğer sizde eski yapılara karşı bir merak besliyorsanız Almanya tam size göre bir yer. Çünkü pek çok binası neredeyse 1800-1900'lü yıllarda yapılmış ve hâlâ ilk günkü gibi sapasağlam ayakta kalmış yapılardır.

Kasabalar ise oldukça sakin, düzenli ve küçük yerleşim alanlarıdır. Şehirlerin kalabalığı buralarda biraz daha azalmaya başlar. Ancak gerçek sakinlik istiyorsanız köylere mutlaka uğramadan gezinizi bitirmeyin. Zira Almanya'nın köyleri, pek çok şehri sollayacak biçimdedir. Düzenli yapılar, bakımlı çiftlikleri, şeritli yollarıyla birlikte şehirde arayıp da bulamadığınız pek çok şeyi bu köylerde bulmanız mümkündür. Taze sebze-meyve taze süt ve el işi ürünleri buralarda bulmanız mümkündür. Eşimin de söylediği gibi; 'Bir yeri tanımak istiyorsan önce köylerine bak!' Bu konuda haklı. Zira bir ülkenin gelişmişlik ve refah seviyesini köylerden görmek mümkündür.


HAMBURG


Almanya’nın büyük şehirlerinden biri olan Hamburg, nüfus açısından diğer bölgelere göre daha kalabalık bir yapıya sahiptir. Şehirde büyük bir havaalanı olması da bu nüfus yoğunluğunu bir diğer nedenlerinden birisi.

Hamburg’a girdiğiniz anda büyük şehirlere özgü imgeler gözünüze çarpmaya başlıyor. Modern binalar, -Almanya’ya göre- yoğun trafik, insan popülasyonu… Ama tüm bunların yanı sıra oldukça güzel parklar ve meydanları da mevcut. Geçmiş ile bugün iç içe bir şekilde yaşıyor. Evler; modern yapıların yanı sıra oldukça eski tarihe dayananlardan da oluşmakta. Ancak bu eski yapılar o kadar güzel bir şekilde korunmuşlar ki, yenilerinden ayırt etmek neredeyse imkânsız.

Hamburg’da gezip dolaştıktan sonra insan ister istemez acıkmaya başlıyor. Pek çok insanın bilmediği bir nokta ise Hamburg’un dünyaya tanıttığı bir yiyecek olan ‘hamburger’dir. Hamburglu bir tüccar, 19. Yüzyılın ortalarında ticaret için gittiği Orta Asya’da Tatar bifteğiyle tanışır ve çok beğenir. Daha sonra bu lezzeti ülkesine getirerek ‘Hamburg bifteği’ adıyla şehrinde satmaya başladı. Bir aşçı bu bifteği kızartarak servis etmeye başladı ve ismini de ‘Hamburg’a ait olan’ anlamına gelen ‘Hamburger’ koydu. 19. Yüzyılda hem fizikçi hem de yemek geliştirme uzmanı olan Dr. J. H. Salisbury, hamburgeri İngiltere’ye taşıdı ve ismi ‘Salisbury Bifteği’ olarak anılmaya başlandı. Daha sonra bu yiyecek Amerika’ya 19. Yüzyılda Alman göçmenlerle birlikte taşındı ancak ismi değişmedi. Hamburgeri dünya ticaret piyasasına sunan Amerikalılar, hamburgerin ismini değiştirmeseler de kimliğini sahiplendiler. Yani işin özü, Almanlara ait olan bir yiyeceği yıllardır Amerikalıların sanıyorduk. Hamburg’da hamburger yemeden dönmemeye çalışın. Tabii yanında yerel içecekleriyle birlikte.


Devam edecek...

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

LONDRA, BİRLEŞİK KRALLIK

LÜKSEMBURG